Yaşadığımız çağ belki de hiç olmadık kadar insanı , kendi asli özelliklerinden uzaklaştırmaya dönük ortamların var olması üzerinden kendine yabancılaşmış / kurgulanmış bir hayat yaşamaya mecbur bırakıyor . Öyle ki bunun en belirgin alanlarından birisi insan denen canlının kendi üzerinden hayatı kurmaya çalışan bilgi teorilerinin insana zulüm aracı haline dönüştürülmesi hayret uyandıracak kadar kişiyi kuşatmış durumdadır.
Bu anlamda tevhidi dünya görüşüne sahip olan müminler açısından bu yabancılaşmayı aşacak, bu bilinci kuşanarak yaşanan bu zulmü aşmaya yarayacak teorik ve pratik bakış açısını oluşturacak bir düşünce kendi olarak kalmanın en önemli saikidir.
Bizim olmazsa olmazımız tevhidi dünya görüşü ki ,bazıları bunu "Allah birdir başka Allah yoktur" gibi algılıyor, ontolojik olarak anlamaya dönük bir inanca sahip olan insanlar açısından yaşanan bu kuşatılmışlığın fakına varacak bilinçten yoksun olmanın nedeni olarak kişiliğini ve dolayısıyla hayatını parçalama sonucu yitirmiş olduğu farkındalık duygusunun önemli bir neden olarak görebiliriz.
Halbuki tevhid bir dünya görüşü bir bakış açısı ve bundan dolayı da hayatı fark ederek yaşama üzerine kurulmuş bir yaşam tarzıdır. Şirk te aynı şekilde ontolojik olarak Allahın yanında başka ortaklar olsundan kainatı ,dağınık zıtlıklarla , çeşitliliklerle , birbiriyle çatışan kutuplara ayrıştırmaya yarayan ve , farkındalığını yitirmiş bir şekilde insan topluluklarını da ahenksiz amaçsız bir kalabalık gibi gören bakış açısı , dünya görüşüdür.
Yaşadığı her an ve bakışta böyle bir amaçsızlık gören farkındalığını yitirmiş şirki bakışla kainatı ve onun küçültülmüş şekli insanı bir amacı , bir ideali olan , kendisine irade ve şuur bağışlanmış canlı bir varlık olarak gören tevhidi bakış açısı arasındaki en bariz fark buradan gelir. Amaç veya amaçsızlık , başka bir tanımlamayla farkında olarak yaşmak veya yaşamamak.
Öyle ki farkındalığın en görünen şekliyle insanın baktığı her şeyde yaratanı ve kendini görmesi düşünerek aklederek yaşaması üzerinden bir bilinç geliştirmesine yarayan tabiat Kuranda Allahın ayetleri "beni gör" dediği işaretleri olarak tanımlanmıştır.
Denizler , rüzgarlar , ağaçlar , gece , gündüz, ölüm , hastalık , insanın kendisi Allahın gör dediği ayetler işaretler olarak nitelendirilip , yaşanan her anı bilerek , görerek ve hissederek yaşamanın adı olan fark ederek yaşamayı esas alır bu bakış açısı .
Yeryüzünde beklide kuran kadar insana bu farkındalık bilincini aşılayan , böyle bakmasını söyleyen başka bir kitap yoktur.
İnsana karşı bir zulüm aracına dönüştürülmüş bazı dini felsefeler ise maddi dünyayı Allaha ve insana aykırı değersiz ve aşağılık nesne gibi görmüştür.
Bu anlamda tevhidi bakış açısından yola çıkarak farkında olarak yaşamanın en somut gerçekliğini insanın tabiatla , dünyanın ahiretle , insanın insanla birliği olarak yorumlanması gerekir .
Bu kavramsallaştırmadan yola çıkarak ruhla beden , dinle bilim,insanlara faydalı olarak çalışmakla Allah için çalışmak , ekmek parası için çalışmakla ibadet etmek ayrı ayrı şeyler değil bir ve amacı gözetilerek yapılan şeydir.Tersi bir ayrıştırma ancak odaklanmasını ve zihin haritasını parçalamasının sonucu hayatını da aynı derecede parçalamış bir müşrik bakış açısıyla uzlaştırılabilir sadece.
Bu hayatı birleme üzerine kurmuş özgürleştirici bakış açısının bir diğer sonucu da insanın kendisi gibi yaratılmış olan doğa ,tabiat ötesi veyahut insan üstü varlıklardan başlayarak herhangi bir toplumsal güce bağımlılığının reddedilmesi ve her şeyiyle göklerin ve yerin rabbi kendisinden başka otorite olmayan alemlerin rabbi Allaha bağlanmasıdır ki bu insanın özgür olmasının ta kendisidir.
Rabbimiz bunu kitabı keriminde yusufun diliyle